Ayrımcı Yasa Teklifine Karşı LGBTİ+ Haklarını Savunuyoruz!
4 Mart 2025 günü LGBTİ+’ları hedef alan ayrımcı yasa teklifine karşı İnsan Hakları Derneği LGBTİ+ komisyonu ve Çukurova Üniversitesi Kadın Dayanışma Ağı ile düzeneldiğimiz basın açıklamasında bir araya geldik.
Basın Metni:
Basına ve kamuoyuna,
İktidar, 2025 yılını “Aile Yılı” ilan ederek kadınları en çok şiddet gördükleri ve öldürüldükleri hanelere kapatma niyetini bir kez daha belli etti. 2025 yılı İtibariyle, çeşitli gruplar üzerinden baskısını sürdüren iktidarın hedefinde yine LGBTİ+’lar var. Bir süredir hazırlığında olduğu Türk Ceza Kanunu’nda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklif Taslağı’nda yer alan başlıklar, iktidarın LGBTİ+’ları “Kutsal Aile” anlayışına tehdit olarak gördüğünü, yok sayma/yok etme girişiminde olduğunu açıkça gösteriyor.
Türkiye’ de LGBTİ+’ lara yönelik sistematik saldırılar, yalnızca sokakta değil, şimdi de yasa değişiklikleriyle derinleşmeye hazırlanıyor. Hükümetin “Aile Yılı”adı altında Medeni Kanun ve Ceza Kanunu’ nda yapmayı planladığı değişiklikler, sadece biz LGBTİ+’ ları değil, tüm kadınları ve özgürlüklerden yana olan herkesi hedef alıyor. Bu düzenlemeler, açıkça toplumun belirli kesimlerini susturma, görünmez kılma ve hukuki güvencelerini ortadan kaldırma amacı taşıyor.
Henüz yürürlüğe girmemiş olan ancak önümüzdeki süreçte gündeme gelmesi beklenen bu değişiklikler, trans bireylerin cinsiyet uyum sürecini daha da zorlaştırmayı hedefliyor. Cinsiyet uyum sürecine başlama yaşının 18 yaşından 21 yaşına yükseltilmesi, zorunlu bekleme süreleri getirilmesi ve tıbbi müdahaleye erişimin daha karmaşık prosedürlere bağlanması, trans bireylerin temel haklarına doğrudan bir saldırıdır. Ayrıca kanun taslağında bireylerin cinsiyet uyum sürecine girebilmesi için “üreme yeteneğinden sürekli biçimde yoksun bulunması ve cinsiyet değişikliğinin ruh sağılı açısından zorunluluğu” gibi koşullar var. Bu madde, kadınlar üzerinde yüzyıllardır süren “üreme” baskısının bütün kimlikler üzerinde resmi bir biçimde yoğunlaşacağını gösteriyor. Devlet, LGBTİ+’ ların yaşamlarını zorlaştırarak onları sistematik bir biçimde sosyal ve ekonomik dışlanmaya mahkûm etmek istiyor.
Öte yandan, Ceza Kanunu’nda yapılması planlanan değişikliklerle LGBTİ+’ların varoluşunun kriminalize edilmesi söz konusu. “ Biyolojik cinsiyet” kavramının yasalara eklenmesi, Yurt dışında yapılmış olsa dahi izin almadan cinsiyet uyum sürecine girilmesi, sembolik olarak nişan, düğün gibi organizasyonların yapılması, kamusal alanda LGBTİ+ kimliklerinin görünürlüğünü engelleyecek düzenlemelerin getirilmesi, açıkça ayrımcılığı körükleyen ve şiddeti teşvik eden bir adımdır.
Yine bu yasada yer alması öngörülen kişinin atanmış cinsiyetinin aksini tanımlayan kıyafetler giymesi, aksesuarlar takması ve hitap biçimleri seçmesi de kanun kapsamında cezalandırılacak. Ancak şeriat hükümleriyle yönetilen bir devlette görülecek cinsten kuralların, kanunların getirilmesi iktidarın dini, halka sopa olarak gösterdiği günlerden yasalaştırdığı günlere geçiyor olduğumuzun göstergesidir.
Üstelik “Hayasızca Hareketler” başlığı ile yer alan bu sözde suçların bir kısmının cezası 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası olarak belirleniyor.
LGBTİ+’lar dünyanın her yerinde baskıya ve şiddete maruz bırakılırken, bunun yasalar eliyle meşrulaştırılması kabul edilemez!
Bu yasalar toplumda zaten ötekileştirilen başta trans kadınlar olmak üzere bütün LGBTİ+’ların yaşam hakkını elleirnden almak demektir. Kimlikleri, benlikleri, varoluşları sebebiyle ötekileştirilen, ev bulamadıkları için barınma hakkı ellerinden alınan, iş bulamadıkları için seks işçiliğine sürüklenen trans kadınların Yaşam hakkını iyileştirmek yerine ellerinden almayı hedefleyen bu kanun teklifleri ancak toplumdaki nefret suçlarını körükleyecek ve yasalar eliyle meşrulaştırılacaktır.
“Çekiyorsunuz ama yayınlamıyorsunuz.” diyen 23 yaşındaki Hande Kader’in, “Yapamadım çünkü insanlar bana izin vermedi. Çalışamadım, bir şeyler yapamadım” diyen 23 yaşındaki Eylül Cansın’ın, polis memuru Volkan Hicret’in önce katledip ardından cesedine cinsel saldırıda bulunduğu Hande Buse Şekerin, transfobik baskıya ve nefrete maruz kaldığı için intihar eden Didem Akay’ın ve daha nice katledilen ve intihara sürüklenen trans kadınların üzerindeki baskının meşrulaştırılmasına izin vermeyeceğiz!
Bu değişiklikler yalnızca LGBTİ+’ların değil, ezilen, ayrımcılığa maruz bırakılan tüm gurplar üzerindeki baskının şiddetleneceğinin habercisidir.
Devlet, gözaltı ve tutuklama operasyonlarıyla, kadınların, LGBTİ+’ların ve işçilerin önüne kurduğu barikatlarla, hep olduğu gibi, özgürlük ve eşitlik mücadelesinin tümünü bastırmaya niyetleniyor.
Sosyalist gençlerin, sendika yöneticilerinin, işçilerin, kayyıma karşı direnenlerin, hak savunucularının, feministlerin, HDK operasyonu ile gazetecilerin, Kadınların ve LGBTİ+’ların tuklanması bu niyetin son süreçteki en net örnekleridir.
Bizler, bu baş kaldıranın başını ezme anlayışını tarih boyunca kabul etmedik, etmeyeceğiz!
Bu yasa değişiklikleri, hukuku bir baskı aracı olarak kullanarak toplumu tek tipleştirme ve herkesin aynı normlara uymasını zorunlu kılma projesinin bir parçasıdır. Bizler bu projeye teslim olmayacağız! LGBTİ+’ ların varlığı bir tartışma konusu değil, bir gerçekliktir! Haklarımızı masa başında alınan kararlarla elimizden almaya çalışanlara karşı, yıllardır sokaklarda, meydanlarda, mahkemelerde verdiğimiz mücadeleyi sürdüreceğiz.
Bu ülkede yaşayan herkes bilmelidir ki, LGBTİ+ hakları insan haklarıdır! Trans hakları insan haklarıdır! Kadın hakları insan haklarıdır! Özgürlük mücadelesi veren hiçbir kesim yalnız değildir!
Bizler, bu yasa değişikliklerinden derhal vazgeçilmesini talep ediyor ve herkesi bu saldırıya karşı ses çıkarmaya çağırıyoruz. LGBTİ+’ların ve kadınların mücadele tarihine baktığımızda, baskıya boyun eğmeyenlerin kazandığını çok iyi biliyoruz. Bu saldırıyı da örgütlü direnişimizle durduracağız!
